Ancak, Manisamızda kentsel dönüşüm kanununa göre bir inşaat furyası başladı.
80'li yıllarda yapsat dediğimiz kat karşılığı rantına 21. yüzyılda Avrupa ülkelerinde şehirciliğin bir başka trend kazandığında, biz yık yap sat modeli ile rantın adını çağa uydurduk.
Eski evimizin deprem performansını ölçtürüyoruz düşük çıkacağı zaten malum çünkü bu evler ekonomik ömrünü tamamlamış ilk yapıldığı tarihlerde ki teknoloji ve inşaat malzemesi ile yapılan bu yapıların ömrü kısa olmuştur. Şimdi bu yapılar kentsel dönüşüm adı altında yenilenmekte. Yani eskisini getir yenisini götür. Bu işleyiş ikinci el eşyada bilhassa beyaz eşyada olur da yapılarda nasıl olur? Olmaz.
Neden olmaz?
Bu kentsel dönüşüm sistemi ile; kent değişiyor mu? Kent gelişiyor mu? Otopark alanı oluşuyor mu? Yollar genişliyor mu? Şehir nefes alıyor mu? Kent dönüşüyor mu? Kocaman bir hayır. Kentsel dönüşümün ana fikrine ters bu uygulama. Hani halk arasında bi laf vardır. Eşek aynı eşek ama semeri değişmiş.
Manisamızda sabah gördüğümüz beş katlı, altı katlı yapılar akşam arsa haline geliyor, Manisalı yapılanların farkında değil, 80'li yıllarda yap sat başladığında da farketmediğimiz gibi.
Erdinç Yumrukaya geçen Pazartesi günkü yazısında soruyor "o zaman yapılan zaman zaman revize edilen Manisa imar planında, çarpık kentleşmede kimlerin ihmali var?" şimdi yapılanları görüp de ses çıkarmayan o zamanda sesini çıkarmamış olan Manisalıların ihmali var.
Kentsel dönüşüm dedikleri yık yap sat. Kocaman bir yutturmaca. Tek tek her parsele imar vermekle kentsel dönüşüm mü olur? Kentin içinde ki bir parselin nesi dönüşüyor. Parsel aynı, parselin imarı aynı. Yıkılan binanın biraz cephesi kullanılan malzemesi değiştirilerek aynısı yapılıyor. Zamanında yanlış yapılmış imar planı ile şikâyetçi olduğumuz, çarpık yapılaşmadan yakındığımız, otopark alanları yok diye bas bas bağırdığımız, yeşil alanı olmayan, sosyal yaşantısı zayıf, şehirleşmeden uzak bir uygulama bu.
Manisa’mızda hazır bu yapılar ekonomik ömrünü doldurmuş yıkılması gerekiyorsa, eski yapıyı yıkıp, hiçbir şey değişmeden yenisinin yapılması şikayet ve sızlanmalarımıza, sıkıntılarımıza çare olmuyor. Hasta kentin sağlıklı olma imkanı varken, kentin hastalığını; verilen doping ilaçları ile, serum, suni teneffüs, kalp masajı ve bunlara benzer tedbirler ile ömrünü uzatmağa çalışıyoruz.
Yıllarca çarpık imardan bahsetmişiz. Neresi çarpık? Oysa Manisa'nın 1927 yılında yapılmış olan imar planı yapılaşma, sokak ve caddeler ile şehrin dokusu, tarihi eserlerimizin korunmasına yönelik korumacılık esası ön plana alınarak, şehzadeler kentine yakışır bir imar planı yapılmış. Tarihi eserler korunmuş yangından kurtulmuş konaklar, eski evler, dükkanlar dikkate alınmış, doku ve sokaklar bunlara göre tekrar açılmış.
Ancak her şeyde olduğu gibi yani tarihi eserlerimizin değerini bilmediğimiz gibi sadece şehirlerimiz değil köy kasaba bu takım yerlerde ki evlerimizi, yerleşim dokumuzu, evlerin yapımında kullanılan yöresel malzemeleri kullanmamışız. Korumacılık diye bir endişemiz düşüncemiz duygumuz atalarımıza dedelerimize saygımız olmamış, yıkıp yapma bizim toplumumuzun hastalığı. Yıka yapa, yıka yapa bu günlere gelmişiz şimdi geldiğimiz yerden yine yıkıp yaparak devam etmek istiyoruz. O zaman da kentimizi değil kendimizi düşünmüşüz, şimdi de aynı düşünce.
Şimdi bu kentsel dönüşüm yapılırken şehrimizi hakikaten yenileyelim. Şehircilik konusunda engin tecrübemiz var sıkıntıyı çekmiş, çarpıklığı görmüş, ihtiyaçları bilen birer Manisa'lıyız. Yenilerken bunları göz önüne alarak yenileyelim. Otopark, yeşil alan, parklar, çocuk oyun alanları, spor tesisleri, sosyal tesisler, tüm bunları huzurlu bir yaşantı için değerlendirelim. İşte o zaman kentimizi de kendimizi de yenilemiş olur, huzurlu bir kentte sağlıklı yaşarız.
Bizler bu sıkıntı ve çarpıklığı yaşadık, bizim neslin ömrü de sona yaklaştı, ancak çocuklarımızın torunlarımızın bizim yaşadıklarımızın aynısını yaşamamaları gerekir, yaşamasınlar.
Biz yaşadık diyoruz ama katlanmayı bilen, sabrı bilen, mücadele ve sıkıntıyı bilen, bizim neslimiz. Yeni nesil dediklerimiz bunları çekemez ancak çekip giderler.
Manisa’mızı onlara miras bırakmak istiyoruz. Organize sanayi var, verimli ovamız var, havası, suyu, huyu güzel, iş imkânı var ama yaşama imkânı olmayan bu kent yabancılaşır, insanlar birbirini tanımaz selam vermez hale gelir.
Biz de sadece kabirlerimizin kalacağı ve ona da gelip ziyaret edecek Fatiha okuyacak kimsenin olmayacağı bir kent yaratmış oluruz.